SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

KASSAME BAHSİ

<< 1682 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

37 - (1682) حدثنا إسحاق بن إبراهيم الحنظلي. أخبرنا جرير عن منصور، عن إبراهيم، عن عبيد بن نضيلة الخزاعي، عن المغيرة بن شعبة. قال:

 ضربت امرأة ضرتها بعمود فسطاط وهي حبلى. فقتلتها. قال: وإحداهما لحيانية. قال: فجعل رسول الله صلى الله عليه وسلم دية المقتولة على عصبة القاتلة. وغرة لما في بطنها. فقال رجل من عصبة القاتلة: أنغرم دية من لا أكل ولا  شرب ولا  استهل؟ فمثل ذلك يطل. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم (أسجع كسجع الأعراب؟).

قال: وجعل عليهم الدية.

 

[ش (ضرتها) قال أهل اللغة: كل واحدة من زوجتي الرجل ضرة للأخرى. سميت بذلك لحصول المضارة بينهما في العادة، وتضرر كل واحدة بالأخرى].

 

{37}

Bize İshâk b. İbrâhîm El-Hanzali rivayet etti. (Dediki): Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da İbrahim'den, o da Ubeyd b. Nudayle El-Huzâî'den, o da Mugîra b. Şu'be'den naklen haber verdi. Muğîra şöyle demig:

 

Bir kadın, ortağını gebe olduğu halde çadır direği ile döverek öldürdü. Bunlardan biri Iihyân'dandı. Resûlullah (Sallailahu Aleyhi ve Sellem) öldürülenin diyetini, karnındaki (cenin) için de bir gürreyi katilin asabesine hükmetti. Bunun üzerine katilin asabesinden bir adam:

 

— Biz yememiş içmemiş; doğarken bağırmamış bir kimseyi mi ödeyeceğiz! Böylesi heder kılınır; dedi. Resûlullah (Sallailahu Aleyhi ve Sellem) de:

 

«Bedevilerin sec'i gibi sec'i mi (bu !)» buyurdu ve diyeti onlara yükledi.»

 

 

38 - (1682) وحدثني محمد بن رافع. حدثنا يحيى بن آدم. حدثنا مفضل عن منصور، عن إبراهيم، عن عبيد بن نضيلة، عن المغيرة بن شعبة؛

 أن امرأة قتلت ضرتها بعمود فسطاط. فأتى فيه رسول الله صلى الله عليه وسلم. فقضى على عاقلتها بالدية. وكانت حاملا. فقضى في الجنين بغرة. فقال بعض عصبتها (أندي من لا طعم ولا  شرب ولا  صاح فاستهل؟ ومثل ذلك يطل؟ قال: فقال (سجع كسجع الأعراب؟).

 

{38}

Bana Muhammed b. Râfi'de rivayet etti. (Dediki): Bize Yahya b. Âdem rivayet etti. (Dediki): Bize Mufaddal, Mansûr'dan, o da İbrahim'den, o da Ubeyd b. Nudayle'den, o da Muğîra b. Şu'be'den naklen rivayet etti ki,

 

Bir kadın, ortağını çadır direği ile öldürmüş de bu hususta Resulullah (Sallailahu Aleyhi ve Sellem)'e gelmişler. O da kadının âkılesine diyet hükmetmiş. (Ölen) kadın hâmile imiş. Bu sebeple cenin hakkında gurre ile hüküm buyurmuş. Bunun üzerine kadının asabesinden biri:

 

— Biz yememiş içmemiş; bağırıp istihlâl etmemiş bir çocuğun diyetini mî ödeyeceğiz!    Böylesi heder kılınır! demiş. Resûlullah (Sallailahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Bedevilerin seci gibi sec'i ha!..» buyurmuşlar.

 

 

(1682) - حدثني محمد بن حاتم ومحمد بن بشار. قالا: حدثنا عبدالرحمن بن مهدي عن سفيان، عن منصور، بهذا الإسناد، مثل معنى حديث جرير ومفضل.

 

{…}

Bana Muhammed b. Hatim ile Muhammed b. Beşşâr rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Abdurrahmân b. Mehdi, Süfyân'dan, o da Mansûr'dan bu isnâdla Cerîr ve Mufaddal'in hadîsi mânâsında rivayette bulundu.

 

 

2 م - (1682) وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة ومحمد بن المثنى وابن بشار. قالوا: حدثنا محمد بن جعفر عن شعبة، عن منصور. بإسنادهم الحديث بقصته. غير أن فيه: فأسقطت. فرفع ذلك إلى النبي صلى الله عليه وسلم فقضى فيه بغرة. وجعله على أولياء المرأة. ولم يذكر في الحديث: دية المرأة.

 

{…}

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. El-Müsennâ ve İbni Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer, Şu'be'den, o da Mansûr'dan naklen isnadlari ile bu hadîsi olduğu gibi rivayet ettiler. Yalnız onda şu da vardır: «Kadın çocuğunu düşürdü. Ve bu mesele Nebi (Sallailahu Aleyhi ve Sellem)'e arzolundu da o çocuk hakkında gurre ile hüküm buyurdu. Bu işi kadının velîlerinin üzerine serdi.» Hadîste «kadının diyeti»ni zikretmemiştir.

 

 

İzah:

Bu rivayetleri Buhâri «Tıb» ve «Diyât» bahislerinde tahrîc ettiği gibi; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahî muhtelif lâfızlarla muhtelif râvîlerden rivayette bulunmuşlardır.

 

Kavga eden kadınlar Hamel b. Mâlik b. Nâbiğa 'nın hanımlarıdır. Hadîste Hz. Hamel'e dedesine nisbetle Hamel b. Nâbiğa denilmiştir. Hüzeyl kabilesinden olup Basra'da yaşamıştır.

 

Rivayetlerin bazısında kadınların Hüzeyl kabilesinden oldukları, bir rivayette birinin Benî Lihyân'a mensûb olduğu bildiriliyorsa da iki rivayet arasında münâfât yoktur, çünkü Benî Lihyân (Lahyân) Hüzeyl'in bir dalıdır. Rivayetlerden anlaşılıyor ki, bu kavgada kadınlardan biri hem ortağını, hem de karnındaki cenîni öldürmüş. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ölenin diyetini cinayet sahibesine değil de âkılesine (yâni baba tarafından olan akrabasına) yüklemiş. Çünkü kadın ortağını, ekseriyetle öldürmek için kullanılmayan küçük taş veya ince sopa ile öldürmüştür. Bu takdirde ise ölüm şibhi amdle meydana geldiğinden cânîye kısas ve diyet lâzım gelmez; diyeti âkılesi öder. ölen cenin için de katilenin velîsine gurre yâni bir.köle veya câriye âzâd etmesi lâzım geldiğine hükmetmiştir.

 

Gurre kelimesini cumhuru muhaddisîn burada olduğu gibi tenvînle rivayet etmişlerdir. Bu takdirde ondan sonra gelen «abd» onun bedeli olur. Kaadî Iyâz bâzılarının gurreyi izafetle rivayet ettiğini sövlemiş: «Fakat birincisi daha münâsib ve kıyasa daha uygun dur. > demiştir.

 

Gurre, hadîsi şerîfde bir köle veya câriye diye tefsîr edilmiştir. Buradaki yâhud mânâsına gelen «ev» şek için değil, taksim bildirmek içindir. Yâni ondan murâd köle veya câriyedir. Mâmâfîh bu vak'aya mahsus olmak üzere râvi tarafından şek için olması ihtimâli üzerinde duranlar bulunduğu gibi, gurre kelimesinden sonra gelen kısmın nefsi hadisten olmayıp râvinin sözü olduğunu söyliyenler de vardır.

 

Gurre esas itibariyle atın alnındaki beyazlıktır. Onun için Ebû Amr ibni Abdilberr: «Gurreden murâd köle veya cariyenin hassaten beyaz olanıdır. Siyahı kâfi gelmez. Çünkü Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gurre kelimesiyle köle ve cariyenin şahsından ziyâde bir mânâ kasdetmemiş olsa onu zikretmez; sadece «bir köle veya câriye» demekle iktifa ederdi.» demiştir. Fakat Ebû Amr'in bu sözü fukahanın ittifakına aykırıdır. Fukahaya göre gurre için siyah köle ve câriye de kâfidir. Onlarca muteber olan, kıymettir. Köle veya cariyenin kıymeti ya annenin diyetinin onda birini yahut babanın diyetinin onda birinin yarısını tutmalıdır.

 

Lügat ulemâsının beyanlarına göre Araplarca gurre : Bir şeyin en iyisi demektir. Burda insana gurre denilmesi, insan en güzel şekil ve kıvamda yaratıldığı içindir.

 

Hadisin bâzı rivayetlerinde: «Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gurre ile (yâni) bir köle veya câriye, yahut at veya katırla hükmetti.» denilmişse de Nevevî bu rivayetin bâtıl olduğunu söylüyor. Mâmâfîh selefin ulemasından Tâvûs, Atâ' ve Mücâhid gurrenin köle, câriye ve attan olacağına kaildirler. Dâvûd-u Zahirî ise: «Gurre adı verilebilen her şey gurre için kâfidir.» demiştir.

 

Hz. Hamel'in ifadesindeki «yütallü» kelimesi sahih hadîs kitaplarında «batale» şeklinde de rivayet olunmuştur. Bunların ikisi de «heder ve mülgadır» mânâsına gelirler.

 

Hamel (Radiyallahu anh)'ın sözüne karşı Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in :

 

«Bu (adam) yaptığı seci'den dolayı ancak kâhinlerin kardeşliklerindendir!» buyurması iki vecihten dolayıdır. Birincisi: Hz. Hamel bu sözü ile şeriatın hükmüne karşı çıkmış; onu iptâl'e çalışmıştır. İkincisi: Konuşmasında seci' yapmak için tekellüf göstermiştir. Sec'in bu iki şekli de çirkindir. Gerçi bazan Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de seci' yapardı:

 

«Allah va'dinde sâdıktır; kuluna yardım etmiş ve hizipleri yalnız başına hezimete uğratmıştır.» gibi hadîslerde seci' vardır; fakat onun sözünde ne şerîatin hükmüne aykırılık vardır, ne de tekellüf!.. Bu gibi seci'-ler ise çirkin değil bilâkis güzel ve makbuldür. Nitekim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de:

 

.«Bedevilerin seci' gibi...» buyurarak secilerin sâdece bâzılarının mezmûm olduğuna işaret etmiştir.

 

Seci': Cümle sonundaki kelimelerin lâfzan birbirine uygun düşmesidir.

 

Kâhin: İleride olacak şeyleri bildiğini iddia eden kimsedir. Kâhinler bâtıl mezheplerini terviç için seci'li sözler söylerlermiş. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hz. Hamel'i bundan dolayı onlara benzetmiştir.